Albert amcanın güzel sözleriyle açtım gözlerimi; “-Cevabı sevgi, soru neydi?” Ya abi sence de, bu hayatı zorlaştırmıyor mu insanlar? Aslında o kadar basit ve o kadar güzel ki, şu hayat denen şeyin şifresi ve cevapları. Sevgi abi, sevgi. Fakat bu en kolay sorunun cevabı hiç verilmedi bana. Biliyor musun bunu? Mutluluğu ben hatırlamayacak kadar küçükken kaybetmiş olmalıyım abi. Sevgi de öyle böyle değil, hissedemedim işte abi. Coğrafya kaderdir değil mi abi?
+Evet…. Diyebildim içimden söyledim ötesini. Hem de yedi kat yukarı, yedi kat aşağı çığlık çığlığa !
-Peki hangi coğrafyada doğmuş olmalıydım abi, olduğum gibi kabul edilebilmek ve sevebilmek için.
+Bilmiyorum çocuk ama burası olmadığı kesin!
-Peki nerede doğacağımı, anamı, babamı ya da onların yaşamlarını ve şartlarını ben mi seçtim de, bütün suç bana atılıyor? Evet, benim yaşım küçük abi. Yaşın küçük, ne çektin ki diyor tanıştığım kişiler. Arkadaşlarım da değil ha, onların anne babaları ya da dedesi ninesi. Anlattıkça bakışları düşüyor hepsini işte abi. Tıpkı senin gibi!
Başımı kaldırıp
+Eh… Şey ya, öyle değil! Ben seni anlamaya çalışıyorum, sakın onlar gibi düşündüğümü de aklından geçirme. Gücenirim bak.
-Anladım abi, ama genel yaşadıklarım ve gördüklerim böyle olunca ben de öyle hissettim, ruhunu incittiysem özür dilerim ya abi.
+Ruh ? Deyip biraz daha doğruldum, seni anlamak istiyorum çocuk dedim -gözlerimdeki bakışla- sonra da ekledim kahkahalarımla, hiç incitmedin aksine güzel dokundun çocuk.
-Zaman zaman böyle yanlışlar yapabiliyorum abi, ayrıca yüreğine dokunmama izin verdiğin için de teşekkür ederim. İşte abi hayat böyle ben de! Dedi.
Gözleriyle güzel bir onay vererek sırayı bana vermişti.
+ Hayat böyledir tabi çocuk, ancak herkesin sorunları vardır; kimi yenisi alınmayan oyuncağına ağlar, kimisi kırılan oyuncağına, kimisi istediği oyuncağın alınmamasına ve kimileri de ailesinin oyuncak alacak durumu olmadığını bilir ve bunun için ağlar. Ailesini üzmek istemez, mesela bu çocuk; çocukta değildir aslında, alınmıştır çocukluğu elinden. Mecbur kalmıştır büyümeye, bunları sayarken çocuk kafasıyla onaylıyordu, ancak son örnekte gözleri öyle bir cevap vermişti ki, “- İşte o benim!” sevinerek ve hemen sonrasında aşağı düşen kirpikleri “-Ne yazıkki!” demişti.
Hafif çesine dokundum ve “-Bana bak bakalım! Koca yürekli, küçük çocuk!” çevirdi kafasını ve öyle bir bakış attı ki, o anda Mayakovski’nin dediği gibi “Susun artık konuşmacılar! Siz savdınız sıranızı, söz sırası mavzer arkadaşta. Şimdi o konuşacak.” sözleri canlandı aklımda.
-Abi janti adamsın, güzel insansın ve güzel konuşuyorsun. Örneklerinde bir yerlerde kendimi gördüm.Ama biraz eksik, ben ekleyeyim. Ailemin alacak durumu olmazdı belki bu coğrafyada, ama benim bir ailem bile olmadı aslında, tam manasıyla. Bir orada bir burada açıyorum ben gözümü. Gözümü açabildiğim her gün yeni bir serüven, yeni bir hikaye yazıyorum. Masal gibi yani hayat denen bu şey. Bir var bir yok, hayatın gerçekleri bunlar olunca gerçekleri yaşıyorsun. Mesela ben bu yüzden masalları da dinlemem, sevmem abi. Bir var oluyor ve off ne güzel derken, hemen bir yok geliyor peşinde. Olur mu öyle şey? Ya var olsun yaşayayım, ya da yok olsun bileyim.
+Özür dilerim araya gireceğim ama ilerde ne olmak istiyorsun? Bu konuda yardımcı olmak isterim sana sonuçta artık arkadaşız.
-Yok özür dileme abi pat diye gir konuya. Anlamadığın yerde söyle ya da yönlendir. Ben hiç susmam veya kafama göre konuları açarım. Bana hiç hak vermediler abi, her ne yaptıysam kendim yaptım, kendim aldım. Kimse bir şey vermedi, vermez de! Boşuna beklentiye girmekte yüzüyor işte. O yüzden pat diye girer ve girdiğim yerden devam ederim ben abi aslında…
-Tamam öyleyse ben de gireyim araya sen ileride ne olacaktın?
-Ben ileride büyük adam olacağım abi. Hem de en büyüklerinden. Herkesin adımı bildiği, büyük işler yapan biri olacağım.
-Mesela?
-Abi ben ya adam gibi adam olacağım, büyük devletleri ve devlet adamlarını koruyacağım
ya da mafya gibi mafya olacağım. Ama öyle gofti mafya ya da üyesi olmayacağım. En iyi keskin nişancı olacağım. Mafyalar öyle kolay kolay beni gözden çıkaramayacaklar. Çok mafya peşimde koşacak. Ama işimi ve şartları ben seçeceğim.
-Mafya mı?
-Abi önce adam olacağım dedim önemsemedin. İnsanlar böyle işte; onlarca iyi şeyler anlatırsan umursamazlar ve küçük bir kötülükten bahsedersin hemen ona odaklanırlar. Hemen onu tekrar izah edeyim. Önceliğim adam gibi adam olup, mafya gibi mafyalardan kişi ve devletleri koruyacağım. Burada büyük insan olmak diyorum ama asıl amacım, büyüklerden büyük paralar alıp bütün kadınları, çocukları ve çiçekleri koruyacak kişileri yetiştirmek. Keskin nişancı olsam da hedefim aynı. Aldığım büyük paralarla kadın, çocuk ve çiçekleri koruyacağım. Önceliğim, büyük olmak abi. Büyük okyanuslarda boğulmak istiyorum ben. Çünkü küçük denizde boğuluyor herkes ve belki de okyanusu hiçbir zaman göremeyecekler bile. Beni ise boğulmam için bile olsa da, birileri okyanusa götürecek. Dünyaya geldiğim coğrafya belki kader, ama ölümünü ben belirleyeceğim abi. Doğduğumuzda kimse duymadı belki bizi, ama ölümümüz okyanusta olursa işte o zaman, o kötü komşu çocuğu sıfatıyla yaşamaya devam eder hayatımın hikayesi. Bir de bunun tersi olur da boğulmazsam, işte o zaman kartlar tekrar dağıt olur abi. Balinalarla arkadaş olurum, kaptanlarla, korsanlarla ve belki de köpekbalıklarıyla.
+Büyük oynarım ve kazanırsam da yine büyük oynamaya devam ederim, diyorsun yani.
-Aynen öyle abi! Korsan da, köpek balığı da belki coğrafya kurbanıdır tıpkı ben ve benim gibiler gibi. Onlarla da iş yaparım balinalarla ve iyi kaptanlarla da. Bu arada dünyanın en büyük canlısı mavi balina plankton ile besleniyorken, yine balina olan katil balina et yer. Katil balina da var yani bu işin içinde. Öyle ya da böyle ölmezsem, yeni yerleri keşfederim abi. Adını bilmediğim yeni yerler keşfederim ve yeni bulduğum yerlere de bilmişlik yapıp oraya yeni isim vermem. Oradakilerle konuşur ve bir yolunu bulur anlaşırım. Oranın adına onlar ne diyorsa, ben de oraya o ismi veririm abi. Yok etmeye, değiştirmeye ve köle yapmaya, akıllılık yapıp bir-sıfır önde başlamaya gerek yok. Oranın kurallarını, örf ve adetlerini öğrenip, kuralına göre oynayarak kazanmalısın ki anlamı olsun bir şeylerin. Vurarak olmaz abi bazı şeyler. Hani dedim ya “-Cevabı sevgi, soru neydi?” İşte abi iyi ya da kötünün okyanusunda ölmezsem, işte o gün ölmek yasak, sevmek ve sevginin getireceği her sonuç serbest.
+Yani diyorsun ki; ileride öyle ya da böyle okyanusta olacağım. Batarsam adım yaşar, çıkarsam da çocuklar, kadınlar yaşar.
-Aynen öyle abi, ayağını kaldır!
+Aaah. Pardon ne oldu?
-Üzerine bastın!
+İlahi çocuk.
-Ben fazla ciddiyete gelemiyorum abi. Yine bir abimiz ama bu defa bir yazar, demiş ki “hayat kısa ve kuşlar uçuyor” ben de ekliyorum abi-hayat kısa kuşlar uçuyor.
Hayat kısa ve çocuklar ağlıyor.
Hayat kısa ve kadınlar ölüyor.
Hayat kısa ve babalar eziliyor.
Hayat kısa ve öyleyse -sevgi-!
Bütün sorunları söyledim abi, gelirse akıllara “Çözüm nedir?” sorusu, ben yapıştırıyorum sevgiyi.-
“+Güzel konuştun sen koca yürekli çocuk!” dedim ve içimden düşüncelere daldım. Ben, Agnostik Adam hayatın hangi deresinde, hangi su birikintisinde olduğumu sorguladım. Acaba böyle büyük nehirlere ve belki iç denizlere bile gidecek gücüm, cesaretim var mı? Hay aksi düşüncelerim bile olsa olsa iç deniz. Karşımda küçücük bedenine, kocaman yürek sığdırmış ve “Cesur Yürek” misali, karşısında duruyor hayatın bütün oyunlarına, ordularına ve silahlarına. “Helal olsun sana çocuk. Hem de en cilalı en ağdalı kelimelerle, övgülerle helal!” Altıncı sınıfa giden bir çocuk işte, yolda görsen eminim bir daha dönüp yüzüne bakmazsın. Ama şuna eminim ki; gün geldiğinde okyanusta kaybolmazsa, o sana da döner bakar. Anlamıştım bu kararlılığını onun gözünden, heyecanından. Bu çocuk gider! Gidişi nasıl olur, ben görür müyüm bilmem. Fakat olur da dönerse, işte o zaman herkes hisseder, o okyanus esintisini. Çocuğu dinlerken fark ettim, ama belli etmedim. Okuyan, araştıran ve en önemlisi de hisseden bir çocuk. Balina deyince, çok da sevinme diyecek kadar iyiyi, kötüyü örnekleyebildi. Okyanustan çıkınca, oraya da yanlış isim takmam ve öldürmem derken de ilgili yerlere hem selamını, hem de tokadını çakmıştı.
Gözlerinde ışık vardı dersem eksik olur, hatta hiç olmaz. Gözleri ışığın kaynağıydı adeta. Enerjisi de ışığı gibiydi. Fakat bu sessiz çocuk, çok güzel gülüyordu. Bilen bilir bu şiir efsanesi sözü -Ağlamayı bilmeyenin, gülmesi boktan olur.- Bu çocuk güldüğünde, gözyaşının kanal yaptığı izlerden umut ve mutluluk akıyordu. Bu dünya, bu hayat ve bu insanlar sana ne yaşattılar da kendini bütün kötülüklerle tek başına savaşırken buldun. İnsanlar çok vefasız, kader denen şu şey de fazlasıyla dansöz. Yani demem o ki; umarım kısa sürede okyanusa ulaşırsın, insanların sömürü kanallarında zaman kaybetmeden. Şimdi siz okuyucular bana kızabilirsiniz -Ya hemen okyanusa gitmesini diliyorsun. Ölsün mi istiyorsun?- Hayır… Hayır güzel insanlar. Aslında okyanusa gideceğiz diye, onu nehirlerinde tüketecek milyonlarca insan var. Onun enerjisini, ışığını kullanıp, onu kandırmalarını istemiyorum. -Yahu okyanusa da gitmeyi versin. Bu olmasın, yaşasın işte, güzelim çocuk- içinizden bunu da diyorsanız eğer, tamam onu da açıklayayım. Bu çocuk okyanusu kafasına koymuş ve bütün enerjisini, ışığını oraya harcamak için sabırsızlanıyor. Bu çocuğu nehre koyup enerjisini alsan; köyüne değil ülkene yetecek elektrik üretir. Ancak ne senin bu enerjiyi yönlendirecek alt yapın, ne de bu sistemi anlayacak ülkenin insanları var. Çocuk; her sabah kalkıp hikayemi yazıyorum, demişti hatırlıyorsan. Bugün okyanusa gideceğiz, yarın gideceğiz dersen eğer bu çocuk masal sevmiyor ki. Bütün enerjisiyle o, nehrin yönünü değiştirir, önüne gelen barajları patlatır.
Sonuç olarak çocuk siz okurların ve kabul etmeliyim ki; benim de hayallerimin ötesinde hedeflere sahip bu çocuk. Nehrin yolunu değiştirir siz susuz kalırsınız, barajınızı patlatır elektriksiz kalırsınız. Ancak o çocuk, okyanusa gitmeden enerjisi bitip batsa da büyük bir denizde olur bu batış. Bu çocuğu zapt etmenin bir anlamı da yok. Keskin sirke gibi, kabına da zarar verir. Benim demem o ki; bu keskin sirke, kabı delip toprağa gitmeden okyanusa gitsin. Belki ölecek, ki ölmesi de çok olası. Ancak inandığı bir gelecek var onun kafasında. Şunu da kabul etmeliyiz ki; inandığı yolda ölmek acaba kaçımıza kısmet olacak. Eminim çoğumuz, inandığımız hayalleri çoktan sattık ve düzenin basit bir dişlisi olduk. Herkesi boş ver çocuk. Sen inandığın yolda ilerle, bari sen ilerle! Hep içten içe, benden de endişeleniyorum bu çocuk için. Genç yaşta bu kadar keskin olması onun için büyük tehlike. Ama bu olayın içinde çok garip bir ikilem var. Ya okyanusa ulaşır ve başarırsan; eksikliğini çektiğin sevgiyi herkesle paylaşır, çoğaltır ve mutlu olursun. Ya da okyanusta boğulur; sevgisiz yaşadığın bu dünyada, en azından daha fazla sevgisizlik görmeden göçer gidersin. Dünyada bir kişi bile kalmadıysa seni seven, bil ki ben de ölmüşüm. Benim sevgim bir damla, senin açlığın koca bir okyanus çocuk. Nasıl oldu da, bu kadar sevgiye aç bıraktılar bilmiyorum, bilemiyorum da. Ama ya sevgiyle öl, ya da bu sevgisizlik içinde daha fazla yaşama.Son söylediklerim sanırım iç sesimde değil de dudaklarımdan dökülerek dış sese dönüşmüştü. Çocuğun cevabıyla irkildim.
-Ben sevgi için, daha güzel günler için savaşacağım abi. Sevgisiz bir ömür yaşamaktansa, sevgiyi ararken ölürüm. İyi ya da kötü, hangisi beni okyanusa götürür bilemem abi. Arkamdan ne derler, bilemem abi. Bunları da pek önemsemem ben. Sonuç güzel olursa, herkes için. Kötü olursa da, sadece ben işte… Bir garip, öldü derler. İtin biri eksik olur, onlar için. Senin de kafanı şişirdim, özür dilerim abi.
+Yok be güzel çocuk. Şu içimde patlayan, anarşist duruşuma tokat gibi geldin. Çok da güzel geldin. Seni ben sonrasında, nasıl bulabilirim? Bu okyanus yolunda bir abin olduğunu bil ve asla unutma!
-Abi nerede büyük bir kavga görürsen gel. Nerede bir adaletsizlik görürsen gel. Nerede bilim adına bir şeyler yapılıyorsa gel, beni bulursun. Ama ben; şimdiki ben, olur muyum ona kesin bir şey diyemem.
+Anladım. Demir aldım diyorsun yani.
-Yolum uzun abi. Hakkını helal et.
+Helal olsun abim! deyip omzunu sıkıp başından öptüm. Haydi selametle.
Agnostik adam.-
2 comments
Güzel bir yazı ve gerçekler
Great post.